Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaPortalliKayıt OlLatest imagesAramaGiriş yap

 

 Tarihi Nükteler

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
sozdmr

sozdmr


Mesaj Sayısı : 10
Kayıt tarihi : 16/02/08

Tarihi Nükteler Empty
MesajKonu: Tarihi Nükteler   Tarihi Nükteler Icon_minitime26/3/2008, 09:41

ELLERİM KİRLENİR
Mehmet Akif, Neyzen Tevfik’in han odasında yemeğe davetlidir.Yemekten sonra ellerini yıkayacak, fakat Neyzen’in getirdiği havluya mendilini tercih edecek ve havlu ile kurulaması için ısrar eden Neyzen’e şu cevabı verecektir:

-Yapamam, ellerim kirlenir..!!

GÜZEL BİR PAZARLIK
Sultan Abdülhamit Han'ın hanımı Müşfika Kadın Efendi'nin gençliğindeki o parlak güzelliği, yaşını başını aldığı zamanlara kadar devam etmişti.Bir gün aynanın karşısında saçlarını düzeltirken birden bire kızı Ayşe Sultan (Osmanoğlu)'a dönerek,
-Bana bak kızım! Bu güzelliğimi san satacak olursam kaça alırsın?
Diye sormuş.Ayşe Sultan da şu cevabı vermiş:
-Eğer ben size şu gençliğimi satacak olursam siz kaça alırsınız anneciğim?

ULEMANIN ATININ AYAĞINDAN SIÇRAYAN ÇAMUR

Mısır’ın fethinden sonra da uzun zaman orada kalmak, askerler gibi işin başındakilere de usanç vermişti.Kimse cesaret edemediği için Padişahı artık İstanbul’a dönmeye kandırmasının Anadolu Kadıaskeri İbn-i Kemal’den rica ettiler.

İbn-i Kemal’le at gezintisi yaptığı bir gün Yavuz sordu;
-Asker arasında neler söyleniyor, hocam?
-Nil kenarında bir askerin türkü çağırdığını işittim.İrade buyurursanız söyleyeyim, hatırımda kalmıştır.
-Söyle:
Nemiz kaldı bizim mülk-i Arapte
Nice biz dururuz Şam-ü Halep’te
Cihan halkı kamu iş-u tarapte
Gel ahi gidelim Rumellerine...
Yavuz, türkünün İbn-i Kemal tarafından uydurulmuş olduğunu sezmekle beraber ses çıkarmadı; ertesi gün de dönüş hazırlıklarının hemen yapılmasını emretti.
Birkaç gün sonra Kadıaskerle Padişah yine atla gezintiye çıkmışlardı.Sultan Selim, İbn-i Kemal’in hocası olup katledilen Molla Lütfi’den bahis açarak sordu:
-Molla Lütfi niçin katlolundu?
-İstihzayı severdi ve bu yüzden çok düşman kazanmıştı.Halbuki şuh tabiatlı bir adamdı.Şaka olarak söylediği bazı uydurma şeyler hakikat sanıldı.
-Senden hocandan bir şeyler öğrendin mi?
-Dainiz nöbetimi savdım.
Yavuz taşı gediğine koymanın zamanı geldiğine hükmederek:
-Geçen gün, dedi, söylediğin türküyü sen uydurmadığın mı?
İbn-i Kemal cevap verdi:
-Evet, Padişahım, ben uydurdum.Lakin asker kullarınızın dileklerine göre...
Padişah doğru söylemesinden hoşlandı; beş yüz altın ihsan etti.
İstanbul’a dönüşte, yan yana giderlerken İbn-i Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamur padişahın üzerine geldi, kirletti. İbn-i Kemal dehşetli korktu.Selim ona dönerek şöyle söyledi:
-Korkma hoca.Ulema atının ayağından sıçrayan çamur benim için iftiharı muciptir.Ben öldükten sonra bu örtüyü sandukamın üzerine örtsünler.


Yıldırım Bayezid’in içki içmesi devrin alimleri arasında hoş karşılanmıyordu.Bursa’da Yeşil Camii yaptıran Yıldırım, yanına gelen Emir Sultan’a: “Camiyi nasıl buldunuz, hocam?” dedi.Fırsatı kaçırmak istemeyen devrin alimi: -“Güzel ama, dedi, bir kusuru var” -“Nedir o kusuru?” -“Bu caminin dört tarafına dört meyhane ister”. Padişah başını eğdi ve hiç bir şey söylemedi



BENİ DE YAPTIĞIM KATLİAM İLE ANACAKLAR

Timur, Anadolu’yu yakıp yıktıktan sonra Karabağ’a geri döndü.Çin Seferi’ne çıkmadan evvel bir gün yakınlarından biri kendisine:
“-Benim devletli hanım, dedi.Yeryüzünde sizinle boy ölçüşecek kimse kalmadı.Her diyarın hükümdarı sana itaat edip boyun eğdi.Böyle olduğu halde niçin her gittiğin yeri harap edip , ismini lekeliyorsun?”Timur bu sözlere şöyle cevap verdi:
-“Bazı insanlar vardır ki kendileriyle birlikte namları da ölür.Ben de böyle ölmekten çekiniyorum.Yani namımı dünya durdukça yaşatmak istiyorum.Öyle şeyler yapmalıyım kibeni unutmasınlar.Ben Selçuklu Sultanı Alaeddin gibi bir padişahın oğlu değilim.Benim babam kuyumcudur.Babamdan miras kalmadı ki han hamam yaptırayım da unutulmayayım.Bu yüzdendir ki ben de kendimi ebedileştirmek için tahrip ediyor ve öldürüyorum.Nerede bir harabe görülürse bu Timur’un eseridir diyecekler ve beni unutmayacaklar

SİZ İÇERİDEN, BİZ DIŞARIDAN YIKMAYA ÇALIŞIYORUZ!

Sultan Abdülaziz, Paris’te açılan 1866-1867 sergisi münasebetiyle yaptığı seyahatte Keçeci-zade Fuat Paşa’yı refakatine almıştı.Bu seyahat sırasında Compte de Montauban de Palitan Üçüncü Napolyon’un başvekili idi.Üzerinde seraskerlik vazifesi de vardı.
Üçüncü Napolyon Süveyş Kanalı’nı açtırmak, Girit’i Yunanistan’a vermek istiyordu.Sultan Aziz’le Ali ve Fuat Paşalar ise Fransa Kralının hassaten ikinci arzusunun tahakkuk ettirilmemesi taraftarı idi.
Compte de Montauban de Palitan ile Fuat Paşa arasında mühim siyasi görüşmeler oldu.Nihayet bu konuşmalar sırasında bir gün Compte de Montauban Keçeci-zade’ye
-Neye beyhude ısrar ediyorsunuz? Hangi kuvvetinize güveniyorsunuz? Osmanlı Hükümetinin ne derece zaafa düştüğünü görmüyor musunuz? Dedi.
Fuat Paşa derhal mukabele etti:
-Hayır Kont! Hayır!....Türkiye hiçbir zaafa düşmemiştir.Bütün kuvvetini muhafaza ediyor ve edecektir.Türkiye en kuvvetli, en dayanıklı devletlerden biridir.Üç yüz senedir siz dışarıdan, biz de içeriden yıkmaya çalıştığımız halde bir türlü yerinden sarsamadık!...
Fransız başvekili ister istemez kahkahayı salıverdi.Koca bir Girit meselesi bir nükte ile halledilmiş bulundu
Keçecizade Fuat Paşa, Sultan Abdülaziz’le birlikte Paris’te bulunduğu sırada III.Napolyon ihda eylediği Lejyon Donör nişanını padişahın göğsüne takmak üzere yemek salonuna gitmişti.Bu işte epeyce gecikmesi üzerine İmparator “işi uzattınız, zat-ı şahaneyi rahatsız ediyorsunuz “ dedi.Fuat Paşa derhal şu cevabı verdi:”Evet efendim! Biraz uzattım.Lakin iki hükümdar-ı Zişan arasındaki rabıta-i musafatı o derece tahkim ettim ki fimabaat çözülmesi mümkün olamaz”
Yine Napolyon o sırada hal ve tesviyesiyle uğraşılan Girit meselsinden bahseylediği ve Girit’i terk etmenin belki devlet menfaatine muvafık düşeceğini söylediği esnada:”Girit’i kaça verirsiniz?” sualini sordu.Fuat Paşa o suale düşünmeden şu cevabı verdi:
-“Aldığımız fiyata!”

HAYDİ ÇIK ORADAN

Sultan Murat devrinde ayyaş Bekri Mustafa, meyhaneden zilzurna sarhoş çıkmıştı.Devriyeler peşine takılıp kendisini kovalamaya başladılar.Kurtulamayacağını anlayan ayyaş Bekri Mustafa, kendini kaldırıp havuza attı.Devriyeler havuzun kenarına gelip:

-“Haydi çık oradan” dediklerinde Bekri Mustafa;
-“Ben karada değil, deryadayım.Bana Kaptanpaşa karışır” diye cevap verdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Tarihi Nükteler
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Osmanlıca :: Osmanlıca Metinler-
Buraya geçin: